sıfır noktası


 bostancıda denize sıfırım sevgili ibrahim. hani üşenmesem ve utanmasan hemen şimdi elbiselerimle girerim bu emektar ve yaşlı marmaraya. üstelik rüzgar öyle tatlı esiyor, dalga sesleri öyle teskin edici modda ve güneş en şefkatli ayarında bedenimi sararken, gönül sanki yareler içinde. iniş takımları sorunlu ve acil iniş yapmak için uygun yer arayan boing 737 gibi davranıyor. ama herkes biliyor ki böyle bir aciliyet yok. ölümcül bir durum da. ama ve lakin bu şımarıklık da değil. bildiğin iç karışıklık. hep dediğim gibi; sovyetler birliğinin dağılmadan osmanlı’nın parçalanmadan evvel ki halleri sanki. ve çünkü ölmeden dirilinmiyor. en dibi görmeden yüzeye çıkılmıyor sevgili ibrahim. biliyorsun ve diyorsun ki; bırakalım bu beylik ve klişe lafları mithad selim, sadede gelelim. gelelim de saded nerde, saadet ne, mutluluk kim ibrahim? suzan hanım bazı insanların hamurunda aşk yoktur. onlar ömrü billah aşık olamazlar demişti. düşünüyorum da benim de hamurumda mutluluk yoktur. olamaz mı? olabilir? belki de mutsuzluğum mutluluğumdur. bak bu da olabilir. ama mevzu bu değil ibrahim. mevzu değil. mevzu var mı bilmiyorum. evde duramadım. dört duvar üstüme geldi. çantamı aldım çıktım. aynı filmi iki kez izlemem. aynı yere peş peşe gitmem. ama dün geldiğim sahile yine geldim. zira tuzlu sudan, iyot kokusundan başka ilacım yok. sıfıra indim. dalgalarla kayaların halleşmesini izliyorum. saatte bir geçen şehir hatları vapurlarını, martıların fotoğrafını çekiyorum. böyle durumlarda bana en iyi gelen şeyi yapıyorum. denizi içime çekip, kağıtlara yazıyorum..

Bu blogdaki popüler yayınlar

keyfimin kahyası

beklerken

gelecek istasyon