öpçe sadi
ben kucağımda asılı duran kitapla öpçe sadi’ye üzülürken bembeyaz bir martı gibi süzülen devasa bir uçak büyük gürültüyle üzerimden geçti. güneybatı yönünde giden uçağın varış noktası hakkında tahmin yürütmeye çalışırken kulağımda anlamını bilmediğim hüzünlü bir şarkının çaldığına da o vakit uyandım. peki öpçe sadi kimdi? altı yıl aradan sonra yeniden okuduğum mustafa çiftçi’nin bozkırda 66 kitabının üçüncü hikayesinin baş karakteriydi. çiftçi’nin handan yeşili’de güzeldi ama ensesi sararmış adamlar hikayesi farklı vurdu beni. öyleki eşinin ölümünden sonra toparlayamayan profesör namı diğer çıbık haydar ölecek diye beklerken küt diye çocukluk arkadaşı taksici sadi gitti. hem de ne gidiş. kursağa bir yumru bırakıp göz pınarlarını dolduran bir gidiş. oysa çok az kitap, çok az yazılı hikaye beni bu denli etkilemiştir. filmlerdeki görsellik sayesinde duygulanma eşiğim daha düşüktür. ama çiftçi’nin bu hikayesi. dedim ya farklı vurdu beni. yıllar sonra bir araya gelen iki es...